30.11.09

yarın yokmuş gibi

sevebilirdi. başarabilirdi bunu. ihtiyacı olan yalnızca bir dokunuş, içten sıcak bir bakıştı. özlemişti güvenmeyi ki gerçekten güvenilirdi O'na. Bu yüzden inanmıştı yeniden sevebileceğine, başarabileceğine, yarın öleceklermiş gibi sevişebileceklerine...

11.11.09

her zamankinden daha çok ve daha sık özlüyorum babamı ama hala yüksek sesle "baba" diyemiyorum. onu tanıyanlarla konuşmaya çalışıyorum, tanıyabilmek için. benim buna pek de şansım olduğu söylenemez.

yıllarca onu öldürdüğünü düşündüğüm o zıkkımdan uzak durmak için savaş verdim, herkesi de bu savaşa dahil etmeye çalıştım. sonunda ki kendimi cezalandırmak için olduğunu düşünüyorum, ben de esiri olmayı seçtim. içime çektiğim her nefeste kendime zarar verdiğimi biliyor ve rahatlıyorum biraz daha. her seferinde aklımdan geçen bu olmasa da içten içe ben biliyorum bu gerçeği. başımdaki maddi manevi her belada babamı hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyorum. inancı benim gibi garip olan biri bunları nasıl düşünüyor bilmiyorum. belki de kendimi suçlayacak bir şey daha bulmanın hastalıklı bir şeyidir.
mutluluğun anahtarı bir elimdeydi, kapının kolu diğerinde... çevirip araladım kapıyı. içeriden süzülen tatlı, ılık ve parlak ışığın içine baktım. öyle güzeldi ki. içeri girip kapıyı kilitlemek ve anahtarı derin bir kuyuya atıp kaybetmeyi istedim. ani, sert ve soğuk bir rüzgar kapıyı kapattı yüzüme. çarpmanın kuvvetiyle anahtar elimden fırlayıp içeride kaldı...

şimdi ne yapsam yeniden giremem aynı kapıdan. zorlasam da, arka kapıları tutanlar var. öyle hızlı koştum ki her birini yakalayabilmek için, yorgunluktan olduğum yere yığılıp kaldığımı, yerdeki cam kırıklarını, canımın acısını hissedemedim bile. "jezabel kan içinde yatıyordu... boğazdan geçen gemilerse artık çok uzaklardaydılar."

yaradan varsa eğer diye düşündüm ki olmalıydı mutlaka; yaşadıklarımın sebepleri olmalıydı. hepsini tek tek biliyordum. yerle yeksan olduğum her defasında biliyor, tekrarlıyordum kendi kendime. öyle çoklardı ki ne saymakla bitiyordu ne de ayaklarımın üzerinde duracak takâtım kalmıştı. başıma her ne geldiyse ve gelecekse hakediyordum ben bunları ancak bilmek değiştirmeye yetmiyordu. hayatı "sıfırlamak", "yeni bir hayat"a başlamak... bunlar ya da benzerleri benim için geçerli değil. benim bir mucizeye ihtiyacım var ki söylediğim gibi cenneti ve cehennemi içinde olan bu âhir hayatta bir mucizeyi hakeden son canlı ben olmalıyım.

hayır, kendime haksızlık etmiyorum. eminim. en azından vicdanım ki hala yanımdaysa, öyle söylüyor bana. "vicdan" kaçış noktammış gibi görünse de değil. her şeyin sorumlusu benim. ne vicdan bahanesi olabilir, ne güçlü bir duygusal geçiş ne de ruhumda varolduğunu düşündüğüm hastalık. eskiden olsa her şey için suçlayacak birini bulurdum, hem de kolayca. şimdi düşünüyorum da insan yalnızca kendisi sorumlu olabilir hayatındaki seçimlerinden. hiç bir şey "zorunda kaldığım" için değil ailemin dağılması dışında...

10.11.09

kurşun çerçeveli ayna

gidecektin biliyordum, yıldızlar mehtabı bıraktığında.
ben saate bakıyordum, sen yollara baktığında.
gittin biliyorum, ne aldın yanına,
neler bıraktın sen bana?
senin için hoşçakal, benim için bir veda
şimdi kaldım anılarımla.

gittin biliyorum, ne aldın yanına,
neler bıraktın sen bana?
senin için hoşçakal, benim için bir veda
aynada gördüğüm, bıraktığın tek hüzün bana.

tek şahidim, kurşun çerçeveli ayna...

"Deniz Noyan"

8.11.09

Bir an için ılık meltem eşliğinde ıhlamur ağacının kokusunu duyduğuna yemin edebilirdi...

3.11.09

owner quotes i loved


“Sure I’ll miss the sex but now I get to drink milk right out of the carton.”

“I went crazy, not stupid.”

“Try not to be a jerk. I’m trying. I’m just failing.”

“Better a murder than a misdiagnosis.”

“You are a woman, you can do anything.”

"If you talk to God you're religious. If God talks to you, you're psychotic."