19.8.08

eskilerden - II

her soguk gecenin sabahinda dogan puslu gunes
hep ayni soluk umudu besler durur
icinde buyuyen umutsuzluk, gecenin karanliginin tukenmeyisinden midir
yoksa gunesin bulutların ardina gizlenisinden mi bilemezsin..
ansizin bogazina coken o bulut gibi
sen de kalkamazsin yigilip kaldigin o divandan
ta ki dogurana kadar icindeki gunesi
mihlandigin yerden attigin cigliklar yayilir durur kendi semalarinda
donup bakarsan ardina
yaninda uzanan adam yabancidir sana gunes yuzunu aydinlatmadikca
bu yuzdendir ki
gece sevisenler bulamazlar ruyalarinda birbirlerini...

eskilerden - I

ellerimden bulaştı yüzüme kan korkma. hem acımıyor ki hiç! zor sanırdım öldürmeyi. o kadar zor değilmiş. parmaklarını kalbine batırmak yeterli. şu kan kötü işte sadece. ılık, ıslak, yapış yapış.. korkma ama yüzümde yara yok. görünen hiç bir yerimde yok yara. elimden bulaştı onlar sadece.

ne çok çözüm denedim ellerimden kan damlamadan önce. bunun sona kalması çaresizlikten değil. bilemezlikten.. ölümle çareyi bir araya getirmenin ironisinden. beyin duruyor herhalde bazen. görmüyorsun gözünün önünde duran imkanı.

arafta asılı kalmış bir sarkaç gibi gidip geliyorsun sadece bazen. gittiğini sanıyorsun. ilerlediğini, büyüdüğünü. oysa sadece...

dört bir yandaki bütün sınırları kaldırabildiğini, kendinden yeni bir sen yarattığını sanıyorsun bazen. bazen gerçekten o sınırları aşıyorsun da. ama olmuyor işte.

duvarlar örüyorsun bazen kendine. hiç penceresi olmayan, ses geçirmeyen.

bazen de içini öldürüyorsun böyle. ama öyle işin kolayına kaçmadan.. içindeki çocuğu öldürmek değil bu. basbayağı içini öldürüyorsun. ellerinden kan damlıyor. korkma diyorsun, korkma yüzümde bir şey yok.