6.10.08

büyüdükçe acılarımızın biçimi de değişiyor. çok derinlere inemiyorlar öncekilerin külleri yüzünden ve yangınlar daha mantıklı sönüyor içeride.

ya hep ya hiç diyor, anlamsızca vakit harcamıyoruz; çünkü biliyoruz zamanın ne kadar az ve hayatın gereksiz çırpınışlar için ne kadar kısa olduğunu. aşk bile hakkını veremiyor, ayakları yerden kesemiyor. 'O' kelime dile gelip söylenemiyor ancak 'sevişmek'ten bahsederken anılıyor 'sevmek'; gün aydınlanırken güneşin ilk ışıklarıyla buhar olup yok oluyor. bir başka gece bir başka sevişmeye dek vücut bulamıyor korkusundan.

derinlere biraz daha kül savururken ben, istanbul'da fırtına uyarısı veriliyor televizyonlarda. böylece biliyorum ki küller savrulacak ve bu seferki içimde çok da yer tutmayacak. garip bir sızıyla içim ürperirken yanılgılarımı ve geçen birkaç ayı gözden geçiriyorum güzel bir şarkıyla. tartıyor, ölçüyor, biçiyorum... hala anlamıyorum. sonrasında hatırlayıp bakarsam belki ileride diyor ve bu sayfaya yeni bir biçim veriyorum hayatımla birlikte...


ateş böcekleri sönerken sonbaharın gelişiyle birlikte, güz güneşini selamlamayı seçiyorum...