28.12.15

Mutluluk Oyunu

Acımasızca karartmaya çalıştığım vicdanımın mutluluk oyunu; gün batımında uzaklara dalıp giden bir fotoğraf karesinde yitip bitti.

21.12.15

Seslerim - yeniden

Gözlerini gözlerime dikmiş.

Kaçırıyorum yine buluyor.

Sen bana dokunuyorsun! dedi.

Yüreğimde bir yerleri acıtıyorsun. Ama anlatılmaz güzellikte bir şey.

Tanrım bir şey olsa. Aygaz kamyonu filan geçse. Aniden ceviz iriliğinde dolu yağmaya başlasa. Bu romantik ortamın içine etse. Ne oldu bu kıza, neler söylüyor.

İyi ki varsın. İyi ki. Neye benziyor biliyor musun? Eskiden kaldığım yurtta camlar, içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlı boyayla boyanmıştı. O boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben. Hele baharda öyle güzel gözüküyordu ki. İşte seninle olmak, o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi.

İşi şamataya boğmalıyım, yoksa fena olacak. Bu havada hayatta dolu yağmaz. Aygaz kamyonunun filan geçeceği de yok. Kız resmen yerli film replikleri atıyor. Hayır, ben ters adamım inanıveririm, dökülürüm, aşık olurum, betonlara çakılırım, asıl benim canım acır. Yerli film. Oradan saçmalamalıyım muhabbette. En Ayhan Işık sesimi kullanarak hınzır bir ifadeyle ona Belgin Doruk, muamelesi çektim. Misilleme olarak Yeşilçam öykülerinin değişmez repliğini attım.

Bırak bu lafları, kaç para istiyorsun onu söyle? On bin, yirmi bin?

Esprime çok güldü. Güzeeel. Ardı arkasına zincirler, konuyu dağıtırım gülmesi bitince.

Bu da senin numaran dedi.

Zırhın delinsin istemiyorsun. Hesapta hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun. Aslında sana göre hayat o kadar ciddi ve acıklı ki. Böyle numaralar yapmana gerek yok, koyver gitsin kendini!

Gözlerime anne anne bakıyordu.

Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da bayan dedim, Ayhan Işık sesimle. Dedim ama mümkün değil. Saatlerce bana inanılmaz sevgi sözcükleri sıraladı. Ben ise ona yerli filmlerin değişmez repliklerinden attım durdum.

Sırasıyla Necdet Tosun, Sami Hazinses, Cilalı İbo, Turist Ömer, Ediz Hun...

Hatta bir ara ayağa kalkıp:

AYGAAAZ diye bile bağırdım.

Sözünü ettiği yağlı boyadaki küçük delikten zırhımı açmasına asla izin vermedim. Yıkılmadım yavşamadım. Kendimi asla açmadım. Erkeklik gururuma değmesindi yağlı boya...

Korkulacak bir şey yok, dedi.

Ben sana ne yapabilirim?

Çok şey dedim.

Çok şey.

Derken kendi sesimi kullandığımı fark ettim. Hemen kendimi toparlayıp Ediz Hun, Ayhan Işık, Figüran Osman ve Erdal İnönü sesiyle ayrı ayrı üç kez...

Çok şey... demeye çalıştım.

Ama üçünde de kendi sesim çıktı.

Sonra...

Sonra yine yerli filmlerdeki gibi takvim yaprakları uçuştu. Ben onu hiç aramadım. Bir gün aklıma fena düştü, aradım. Aslında aramadım. Telefonu açtım. O alo, alo dedi, ben sustum. Aniden...

Susarken bile Ayhan Işık taklidi yapıyorsun! dedi.

Anlamıştı. Aslında belki de tek sorun, gerçekten anlamasıydı.

Ne fena değil mi? diye sürdürdü.

İnsan hep çok sevilsin diye uğraşır. Sevilince de ödü patlar!

Sustum...

Belki de sen haklısın. O zırh ne kadar kalın olursa, o kadar iyi ama artık arama olur mu? Ve sakın üzülme. O öyle nalet bir zırh ki, sen bile içeriden delemezsin.

Yine sessizlik.

Derken, Belgin Doruk gibi son cümlesini söyledi:

Hesapta kendini koruyordun, ama yine acı çekiyorsun. Boşver. Ne diyorlardı? Gençsin unutursun.

Genç miydim, unutur muydum?

Telefonu kapadım...

Sokağın köşesinden, yırtınarak bir aygaz kamyonu geçip gitti...

AYGAAZ!

14.12.15

Güven..!

Çok önemli mesele. Sorguluyorsan ya yoktur, ya yok olmuştur.

Sen sen ol, sana sunulanla yetin.

9.12.15

1

12670 gün ve gece yaşarsın. Öyle 1'i vardır ki içlerinde kalan 12669'un hiçbir önemi yoktur artık...

7.12.15

çok güzelsin.

senin o vicdanı rahat bakışların... işte onlar yüzünden güzelsin.

30.11.15

Soğuk, beyaz ve bir o kadar da karanlık bir geceydi. Kaçar gibi oturduğun köşede her şeye ve hatta hayata hakim bir oturuşun vardı ki; hüzün ve sevinci bir arada yaşadığın o gecede dikkat çekmek için farklı, özel bir şey yapmaya ihtiyacın yoktu ve zaten amacının bu olduğunu da hiç sanmıyorum.

Ertesi sabah aklında nazik bir soru işareti olarak O'nu hatırlatan, hayata meydan okurcasına dimdik duruşu muydu, sıcak bir gülümsemesi mi, yoksa tek bir kelimesi mi... gerçekten hatırlamıyordu. Kadın, kısacık bir zaman diliminde her karşılaşmalarını 'mutluluk' ile nitelendirebiliyordu yalnızca, belki biraz da şaşkınlık. Öylesine güzel konuşuyordu ki; ancak hayranlık ve heyecanla izleyip, her cümlesinde bir kez daha tekrarlıyordu kendi kendine 'bu kadarını haketmiş olamaz...!' diye... 
Sen böyle kayboluyorsun ya zaman zaman; ben de zamanda kayboluyorum, yolumu bulamıyorum, ne düşündüğümü bilemiyorum, saatler nasıl geçiyor, ne olup bitiyor... ne biliyor ne de sonrasında hatırlıyorum. Zihnim bulanık bir göl suyu gibi...

Seninle birlikte, kan kaybediyorum.
Seni öyle güzel sevmişim ki;
Şimdi kim sevse,
Hep çok çirkin...

Adını sen koyarsın.

Ben kendime seninle zarar veriyorum, bu tamam da soru şöyle sorulmalı:

-Alkol, sigara kullanıyor musun? Peki ya Ahmet, Mehmet, Cevdet, vb.? Cevap da şöyle olmalı:

-Alkol neyse de, Ahmet, Mehmet, Cevdet, vb. öldürür seni. Hatta kızım öldürse neyse, mukadderat der geçeriz de; süründürür, sakat bırakır, en son beynin ve kalbin olmak üzere tüm uzuvlarını acı içinde kaybedersin. Öyle bir hale gelirsin ki; uzuvlarını değil Ahmet, Mehmet, Cevdet, vb.'i kaybetmek canını yakar. Sakat bir kedinin yalnızca iki bacakla ciğere koşmasına benzer halin; bir farkla. O hayatta kalmak için çabalarken, sen ölüme gittiğini fark edemezsin; hem de koşar adım.

İşte bu yüzden, bugünkü kaçış planladığım gibi gitti gitti... Yoksa;
-Selamün aleyküm ve aleyküm selam...!

27.10.15

Fountain

Gökyüzü mü bulutlar mı diye sordular bugün
Sen dedim yine
Nefes almadan göremem ki renklerini...


26.10.15

nefesim

Gözleri gecenin en karanlık saatini aydınlatan
Kolları en soğuk yaz sabahında ısıtan
Sesi adeta yanağımı okşayan
İzlemeye kıyamadığım yüzü en güzel kahvaltım olan
En güzel rüyam
En mutlu hatıram
Soluduğum en temiz nefesimsin
Hem ilk hem de son…


8.10.15

Sol Kaburgam

Hayatına neşe, gözünde bir ışıltı, dudağının kenarında bir gülümseme olabilmek isterdim; uzaklarda düşünceli bir bakış yerine. 

Senden çekinmek yerine; "heeeyyy! kendine gel!, hayatında sen varsın; bir insan daha neyi daha çok ister ki?!?!" diye haykırmak isterdim, kendini en umutsuz hissettiğin anlarda. 

Çok ama çok mutlu olalım isterdim, daha çok senin mutluluğunu ama. 

Seni sevenlere kıymet verirsin, bilirim ama mutluluğu genelde bakmadığın yerde bulursun, bunu da bilirim de bir kendime söz geçiremem. 

j

5.10.15

Sebep

Ne nasıl göründüğün,
Ne nasıl yürüdüğün,
Ne bankadaki paran,
Ne de kullandığın sözcükler
"Kim olduğun..."
İşte bu;
Seni eksilmeden sevmem için yeter de artar.

15.9.15

yeter ki

Bunu sen de biliyorsun benim kadar, belki daha da fazla ya da sadece daha erken.... Her neyse...

Bu yaşta yarasız kalmıyoruz hiçbirimiz ve o yaralara rağmen sevebilmek ama gerçekten sevebilmek şans işi filan değil, düpedüz mucize... Şu kaderin işine bak ki, belli belirsiz bir kıvılcımla başlayan kocaman bir yangınım var. Ne o kıvılcımdan sorumlusun, ne de bile isteye körükledin ateşi... Yangını bu hale getiren tek şey var; yaptığın bir şey değil, kim olduğun.

Sana bunları anlatacağım bir gün, şüphesiz. Yeter ki geç olmadan buna bir fırsat yaratalım....

7.9.15

never ending love

aşk bitti, elimden sanki minik bir balık kayıp gitti
aşk bitti, içimden sanki bir şeyler kopup gitti

aşk hiç biter mi
hiçbir şey olmamış gibi boşlukta kaybolup gider mi
aşk hiç biter mi, aşk hiç biter mi

kalır adımızla bir sokak duvarında
bir ağaç kabuğunda, bir takvim kenarında
kalır bir çiçekte bir defter arasında
bir tırnak yarasında bir dolmuş sırasında
kalır bir odada bir yastık oyasında
bir mum ışığında bir yer yatağında
aşk hiç biter mi, aşk hiç biter mi

kalır dilimizde yinelenen bir şarkıda
bir okul çıkışında bir çocuk bakışında
kalır bir kitapta bir masal perisinde
bir hasta odasında bir gece yarısında
kalır bir durakta yırtık bir afişte
buruk bir gülüşte dağılmış yürüyüşte
aşk hiç biter mi, aşk hiç biter mi

kalır bir sokakta bir genel telefonda
bir soru yanıtında bir komşu suratında
kalır bir pazarda bir kahve kokusunda
bir tavşan niyetinde bir çorap fiyatında
kalır bir yosunda bir deniz kıyısında
bir martı kanadında bir vapur bacasında

aşk hiç biter mi, aşk hiç biter mi.

31.8.15

kim demiş?


An

Hayat boyu zaman su gibi akıp gider ancak 'an'lar kalır... Öyle bir yaşarız ki ne öncesi ne sonrası yoktur artık. Hayat hem o an'da başlar hem de o 'an'da donar ve biter... Kaldığımız yerden devam etmek, geçip giden saatler, günler, aylar sebebiyle imkansızdır artık...


10.8.15

Rakı vs. Sen

Ne sebeple başlamış olursam olayım, rakı içtiğim gün, özlediğim sensin; 7/24 özlediğimden farksız olarak.

.
.
.

Bunu okuduğunu bilmek bile güzel...

.
.
.

29.7.15

your ignorance is my bless

now you are ignoring me which is better than being someone ordinary. 

20.6.15

baba

hafızanıza o kadar da güvenmeyin, dile kolay 20 yıl... hala yapabiliyorken en sevdiklerinizle bolca zaman geçirin, anılarınızı yazın, fotoğraflar çekin. bir gün geliyor hissettikleriniz yanınıza kâr elbet ancak yüzler, mimikler fotoğraf karelerinden ibaret kalıveriyor. keşkeler, bugün olsalar boşlukta yankılanırken, çaresizlik seneler boyu inceden sızlıyor içinizde.

yaşımızdaki 10'lar arttıkça, canımız daha büyük yanıyor ya hani, en çok da o zaman söylemek, istiyoruz, çoğu bebeğin bile en kolay söylediği, tekrarlanan o iki heceyi.

bazen öyle net duyuyorum ki beni çağıran sesini.

zaman makinesi için özür dilerim, artık kabullenmem gerekiyordu... sen de böyle isterdin değil mi?



12.6.15

My Secret Agenda

my only secret agenda was not bothering you and I really did my best whole year. Only you can tell me if I did right or not... I'm not looking for an explanation for keeping yourself apart from me. I don't have expectations from you, I just have wishes for you, the best ones.

smile & do not forget.

18.5.15

bir ya da birkaç gün diye başlarsın ve ardında kalan her gün bir içten ve basit bir selamı bile yok etmeye başlar. sonrasında için gider "haydi" demek için ama artık çok geçtir. dünyanızda ortak hiçbir şey kalmamıştır artık. yavaş yavaş anıların da üstünü örter bilinçaltın ki hatırlayıp da canını yakmaya devam etmesin... ta ki bir gün yeniden karşına çıkıp hepsini ve teker teker sana hatırlatana kadar.

bir sene dursun istedim hayat, beklesin bizi. kapılar kapalıydı, artık sur içinde ve kilitli. 
aklımdan geçeni sen yazıveriyorsun ya, nereden bileceksin, kalakalıyorum öylece. bomboş ve daha aşık.

sensiz tek bir ana daha bile tahammülüm yokken nasıl oluyor da böyle sakin ve sabırlı kalabildiğimi soruyorlar bazen. cevap çok basit; hissetmediklerine de saygı duyuyorum.

sakın alınma bana... benim yaralarım da seninkilerden çok farklı değil. ancak anla lütfen, uzaklaşmamın sebebi en azından içinden yeniden doğabilecek küllerim geriye kalsın istemem...

4.5.15

Balance

Bir insana yapılabilecek en büyük iyilik O'nu sevmekse eğer, hesap kapanmıştır. Uğurlar ola.

30.4.15

Artık Ağlamam Lazım / Şimdi Artık Git İstersen

yalnız günlerimden biri, 1997, İstanbul

hani her şeyi hisseden
hani benim yarımdın sen
yalan söyleyen de sen
kızıyorsam sevgimdendir hep sevgimden
şimdi artık git istersen
sigaram, içkim bitkinim bitkin
kaç gündür oruçtayım
artık ağlamam lazım...

kaç gündür habersizim
adaletin bu mu senin
şimdi hepten git istersen
çok mu önemliydi sanki
yalnızca bir öfkeydi.. öfkeydi

bırakıp gittin sen beni
merak eden bendim seni
halimi hiç sordun mu ki
işte sevgi işte sevda
yağmur gibi sokaklarda...

korkuyorum bu gidişle.........

sev dedin sevdim işte
intikamsa aldın işte
korkuyorum bu gidişle sonum olacaksın
hadi canım hadi sen de...
bu nasıl sevmekmiş böyle
şimdi sensiz gecelerde acı veren bedenimle
işte bir gece daha teslim oldu sabaha
ne kadar daha sensiz...

şimdi burada yapayalnız
beni kime teslim ettin
istesem çok kısada bulurdum seni

ilk sekiz günü anlatamam
sağa dön yatamam sola dön yatamam
aklımdan seni atamam
seni seviyorum
bu kadar konuştuğuma göre...

çok şükür bugün uyku var gözlerimde.

İstanbul'u bulutlar sarıyor beni sardığı gibi
İstanbul kararıyor gönlüm gibi
keşke burada olsaydın
yani şımarsaydın hatta

On bir gündür alargada
ve onbir gündür hiçbir olta atmadım
tek bir balığa
oysa bilirsin
çok severim tutmayı
tuta tuta tutulmayı
öğrendim galiba

hani her şeyi hisseden
hani benim yarımdın sen
yalan söylemek neden
kızıyorsam sevgimdendir
hep sevgimden

şimdi artık git istersen
sigaram içkim bitkinim
kaç gündür oruçtayım
artık ağlamam lazım.

- Kayahan Açar

28.4.15

hayatın arsız, yüzsüz, misafirliği gereksiz uzatmış hala kızı gibi hissettiğim günlerden biri daha...

24.4.15

Beş...

yalnızlıktan unutuldu benim adım
siz üzülmeyin ben alışığım
kedim bile uğramazken evime
çift kişilik yatak benim neyime

dört işlemden ibaret
parmak hesabıyla bütün hayatım
eksildikçe saatler ömründen
artıyor gelecek telaşım

anlattıkça bölmüşüm umutlarımı
duvarlara çarpa çarpa

uyandım...
saat üç, dört, beş, bana hiç fark etmez
ne zaman çalınsa kalbim
derler ki bir arkadaşa bakıp da çıkacaktık
kalan umutlarımdan birini seçip
hepsini hep kaybettim
şimdi kendimden geri
ne kaldı...
kimseler duymadı, sadece duvarlar ağladı.

düşün düşün hep bir sonraki adımı
bu yüzden unuttum ben yaşamayı
peşin peşin söyledim lafımı
acımadan kanattılar yaralarımı


31.3.15

Geceyi Neyleyim

ben senin çizdiğin gemileri sevdim
yeşil erik yiyişini
yağmurda ıslanmaktan keyif aldım
güneş batımında sana güvenmeyi...

ben senin anlattıklarını sevdim
dans eder gibi yürümeni
şımarmayı, sevinmeyi öğrendim
sabahları güler yüzle uyanmayı...

şimdi dizlerim çözülüyor akşam üstleri
o saatler büküyor belimi
gündüzü görmüşüm seninle sevgilim
bana bıraktığın geceyi neyleyim...


17.3.15

yaprak

Sana dair beni heyecanlandırmayan tek bir şey olsa; mesela bir merhaba... ama yok işte...


15.2.15

Kabus

Bir kabustan diğerine uyanmak bir 'an' bir 'tercih' bir 'cesaret' meselesidir bazen ve yalnızca... 


8.2.15

Seslerim

gözlerini gözlerime dikmiş… kaçırıyorum, yine buluyor… “sen, sen bana dokunuyorsun” dedi… “yüreğimde bir yerleri acıtıyorsun, ama anlatılmaz güzellikte bir şey.”
tanrım, bir şey olsa… aygaz kamyonu filan geçse … aniden ceviz iriliğinde dolu yağmaya başlasa… bu romantik ortamın içine etse… ne oldu bu kıza, neler söylüyor…
“iyi ki varsın… iyi ki… neye benziyo biliyor musun? eskiden kaldığım yurtta camlar, içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlıboyayla boyanmıştı.. o boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben… hele baharda, öyle güzel gözüküyordu ki… işte seninle olmak, o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi.
”işi şamataya boğmalıyım, yoksa fena olucak… bu havada hayatta dolu yağmaz… aygaz kamyonu filan geçiceği de yok… kız resmen yerli film replikleri atıyor… hayır, ben ters adamım, inanıveririm, dökülürüm, aşık olurum, betonlara çakılırım, asıl benim canım yanar…
yerli film… evet… yerli film… ordan sıçmalı muhabbete…en ayhan ışık sesimi kullanarak, hınzır bir ifadeyle, ona belgin doruk muamelesi çektim… misilleme olarak yeşilçam öykülerinin değişmez repliğini attım…“bırak bu lafları, kaç para istiyosun onu söyle… onbin, yirmibin?..”esprime güldü.. güzel.. ardı arkasına zincirler, konuyu dağıtırım…
gülmesi bitince, “bu da senin numaran” dedi… “zırhın delinsin istemiyorsun… hesapta hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun… aslında, sana göre hayat o kadar ciddi ve acıklı ki… böyle bir numaraya gerek yok… koyver gitsin kendini.” gözlerime anne anne bakıyor… “güzel olduğunuz kadar küstahsınız da bayan” dedim, ayhan ışık sesimle…
dedim, ama mümkün değil… saatlerce bana inanılmaz sevgi sözcükleri sıraladı…
ben ise ona yerli filmlerin değişmez repliklerinden attım durdum… sırasıyla necdet tosun, sami hazinses, cilalı ibo, turist ömer, ediz hun… hatta bir ara ayağa kalkıp “ayy-gaaz” diye bile bağırdım…sözünü ettiği yağlıboyadaki küçük delikten zırhımı açmasına asla izin vermedim… yıkılmadım, yavşamadım, kendimi asla açmadım… erkeklik gururuma değmesindi yağlıboya…
“korkacak bir şey yok” dedi… “ben sana ne yapabilirim ki?”“çok şey” dedim… “çok şey” derken kendi sesimi kullandığımı fark ettim. hemen kendimi toparlayıp ediz hun, ayhan ışık, figüran osman, erdal inönü sesleriyle ayrı ayrı üç kez “çok şey” demeye çalıştım… ama üçünde de kendi sesim çıktı…
sonra… sonra, yine yerli filmlerdeki gibi takvim yaprakları uçuştu… ben onu hiç aramadım… bir gün aklıma fena düştü, aradım… aslında aramadım… telefon açtım.o, “alo… alo” dedi, ben sustum… aniden, “susarken bile ayhan ışık taklidi yapıyorsun” dedi… anlamıştı… aslında belki de tek sorun, gerçekten anlamasıydı…“ne fena diil mi?” diye sürdürdü… “insan hep çok sevilsin diye uğraşır… sevilince de ödü patlar…” sustum… “belki de sen haklısın, o zırh ne kadar kalın olursa, o kadar iyi… artık arama, olur mu?” dedi. “ve sakın üzülme… o öyle nalet bir zırh ki; sen bile içerden delemezsin.”yine sessizlik… derken, belgin doruk gibi son cümlesini söyledi… “hesapta kendini koruyordun ama yine acı çekiyorsun… boşver… ne diyorlardı… gençsin, unutursun.”
genç miydim, unutur muydum?.. telefonu kapadım… sokağın köşesinden, yırtınarak bir aygaz kamyonu geçip gitti…"
atilla atalay

6.2.15

Bir gülüşü var, kalp sektesi... 

4.2.15

Babam

Baban olacak hayatta; gel kızım, otur dizimin dibinde, ben alırım dünyayı karşıma sen üzme güzel canını; diyecek.

3.2.15

you are so beautiful - quotes

let me know how am I supposed to express my feelings to you to make you hundred percent sure that you were all I desired through my soul and skin... refusing you that night was just outrageous fortune. from that day on you were always on my mind.
in the memory of your lovely kisses and magical touches...


22.1.15

Al beni, yeni baştan yaz
Cümleler kurup hayatı dolduralım
Her gece nefesinle uyut
Saati kurup zamanı durduralım
Aklıma gelince ağlarım, gülerim kendime
Zor günler geçmiş kutlayalım

İstersen adını hiç koymayalım
Nazarlardan korusun diye Allah'ım
Yıllarca başımız bir yastıkta
Birlikte yaşlanalım

İstersen adı AŞK olsun diyelim
Zor günler bize ders olsun güzelim
Her sevene nasip olmazmış böyle 
Kıymetini bilelim



17.1.15

seni kendim için dilemekten öte mutluluğuna ettiğim dualar. içimde bencil bir yer yanımda istiyor seni ama kalbimin derinliklerinde en çok nerede ve kiminle huzur ve mutluluk bulacaksan, kimi severken gülecekse gözlerin, öyle olsun istiyorum... daha çok seven bulabilir misin? işte bunu ben değil, yalnızca zaman bilir... ben inanmasam da.

evet, biliyorum. haksızlık ettin bana. belki yalan bile söyledin ama bunların bir önemi yok. sebeplerine saygı duyuyorum. sen mutlu oldukça ben de mutlu olayım ve yine güzel anılar olalım birbirimize dair hafızalarda.

ben öyle saçmalamış olmayayım; sen de bir kaldırım kenarında unutma beni.

7.1.15

Ertelenen

Elime bir dolmakalem aldığım günden bu yana neredeyse bir blog sayfam olduğunu unutacaktım. Mürekkebin büyüsü mü yoksa doğala özlem mi bilmiyorum; düşünmedim de.

Son zamanlarda zamansızlıktan yakınır oldum, bir o kadar da uykuya düştüm aslında; yorgunluktan olacak; ikisi bir arada hiç iyi bir ekip olmuyor. Mutlaka biri, diğerine çelme takma peşinde... Yazmak, okumak, izlemek, görmek ve dokunmak istediğim öyle çok şey, öyle hayatlar var ki... ve kendi sesimden duyamadığım şarkılar... Bunların yanında hayatımın büyük bölümüne hakim tam değil tüm zamanlı bir işim de var...

Uzun ve sakin tek başıma bir tatil peşindeyim yine tüm bunlar arasında. Belki yazıp çizmeye, okumaya, görmeye ve dokunmaya olan özlemimi gidermeme yardımcı olabilir. Bol oksijen, soğuk ve yalnızlık kendime dönüp dinlenmeme yardımcı olacaktır; kim bilir.. belki son aylarda göğüs kafesime peydahlanan kırık bir kalbi bile onaracaktır...