9.8.24

Hangi ?

Eski bir deyiş vardır, "Aşk gözü kör eder" diye. Bence yanlış. Aşk gözü kör etmez, aksine her şeyi daha net görmeye başlarsın. Sorun şu ki, gördüklerini kabullenmek istemezsin çoğu zaman. 

İşte ben de tam olarak bu durumdaydım. Yıllar önceden gelen, hortlayan da denilebilir, çok iyi de bir arkadaşıma aşık olmuştum ve sanki bütün dünyam değişmişti. Bir gecede üç kahve süresince olup bitmişti her şey. Neden oldu, nasıl oldu, ne değişti? Bu sorulara alış, kitap boyu soracağım. Sadece birkaç gün önce çok mu içten “gelsin o kişi, ben artık ve yeniden hazırım” diye dilemiştim?  Evrenin secret kapıları mı açıktı? Bunların cevabını bulabilseydim zaten başka şeyler düşünmeye de başlayabilirdim. 

Gülüşü artık daha parlak, sesi daha melodik, hatta saçının tek bir teli bile bana ilham veriyordu ama bu yeni keşiflerimi ona söyleyebilir miydim? Tabii ki hayır! Çünkü ben, ulu insan, büyük yemin etmiştim artık böyle şeyler yapmayacağıma dair. Her gördüğümde gevşemeyeceğim, bir öyle bir böyle karışık sinyaller vermeye çalışıp, kendimi ele vermemek için elimden geleni yapıp, tam da kedimden öğrendiğim biçimde kuyruğu dik tutacaktım! 

Bazen düşünüyorum da acaba Atilla Atalay'ın "Seslerim" öyküsündeki gibi, içimdeki sesler bir gün isyan edip beni ele verecek miydi? Belki de bir gün, kahvemi yudumlarken aniden "Aygaaaz!” diye bağırıverecektim. Sonra da hemen arkasından "Pardon, kahve çok sıcakmış" diyerek durumu kurtarmaya çalışacaktım. İçimden geçirdiğim yerli film repliklerini de sıcak kahvenin buharı ile havaya karıştıracaktım elbette. 

Ah, şu iç sesim! Sürekli bana "Hadi ama, söyle gitsin!" diyordu. Sanki o kadar kolaymış gibi. Peki ya söylersem ve arkadaşlığımız bozulursa? Ya da daha kötüsü, bana gülerse? İç sesim bu sorulara sadece göz devirmeyle yanıt veriyordu. Bazen ona "Sen sus artık!" diyordum, ama o bana "Sen sus!" diye cevap veriyordu, çok sonraları aynı o densiz fotoğrafın yaptığı gibi. Evet, kendi iç sesimle tartışıyordum. Artık kesin ve geri dönüşü olmayan bir biçimde ve tertemiz delirmiştim belki de? 

Bir gün, cesaretimi toplamak için kendime bir şişe şarap aldım, tabi ki rose. Sabaha patlatacağım sivilceler bile umurumda değildi, gerçekleri görmek istiyordum, in vino veritas! Düşündüm ki belki fermente olmuş üzümlerin yardımıyla dilim çözülürdü. Ama ne oldu biliyor musunuz? Şişeyi açtım, bir kadeh doldurdum, tam "Bu gece konuşacağım artık o da bunların ne anlama geldiğini bana açıklamak zorunda!" diye yemin ederken, o aradı. "N’aber nasılsın?" dedi. Ben de panik halinde "Şarap!" diye bağırdım. "Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Şarap dedim, içiyorum da…” diye kekeledim. Evet, evet. Biliyorum. Oscar'lık bir performans, sahne konuşmamı da kan yerine kırmızı şarapla yazarım artık! Hazırcevap, pratik zeka, lafı duyduğum anda smaç basar gibi cevap veren ben öööylece kalakaldım. Yine diyemedim bir şey, şarabı da üzerime döktüğümü, telefonu kapatınca anladım. 

Bazen düşünüyorum, acaba eski çağlarda yaşasaydım ne olurdu? Belki de bir şövalye olurdum. Ejderhalarla savaşmak, karşımdakinin gelip bana ne hissettiğini söylemesini beklemekten daha kolay olurdu. En azından ejderhanın bana "Üzgünüm ama seni sadece bir arkadaş olarak görüyorum" deme ihtimali yoktu. 

Neyse ki klavyede çok delikanlıyım da kâğıda döktüğüm her kelime, söyleyemediğim her cümlenin yerine geçiyor. Belki de bir gün, yazdığım hikayeleri okur ve anlar. Ya da belki de bu yazıları ona da gönderirim bir gün ve bu satırları okur, kim bilir? Eğer olmuşsa öyle bir şey, evet, senden bahsediyorum. Lütfen gelip bunu okuduğunu söyle ama bil ki o zaman da inkar edeceğim. Hatta muhtemelen "Hangi hikaye? Ben öyle bir şey yazmadım!" diyeceğim. 

Sonuç olarak, sevgili okur (ve belki de sevgili arkadaşım!), ilişkilerimiz ve isimleri arasında ince bir çizgi üzerinde dans edeceğiz bir süre daha. Belki bir gün birimiz cesaretimizi toplayıp konuşacağız, belki de kaybolup gideceğiz, tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alan ve asla yayınlanamayan diğer hikayelerim gibi. Kim bilir? 

Belki de en doğrusu buydu, susmak. Çünkü bazen, söylenmemiş sözler en güzel aşk hikayeleriydi ve onca tecrübelerden ufacık bir ders bile çıkartmamak aptallık sayılırdı. 

Eğer yine de bir yine karşıma çıkarsan ve o gün gaza gelip seni karşıma alıp da konuşursam, lütfen bu yazıyı aleyhimde delil olarak kullanmayın. Çünkü o zaman da "Bu sadece kurmaca bir hikaye!" diyeceğim ve seslerimle kelimelerimi cebime koyup yoluma devam edeceğim. 

Yolum da açık olsun!

Hiç yorum yok: