Bir gün yine Cansu'yla botanik bir hafta sonu peşinde, kendi
çapımızda eğleneceğimiz - ki çapımız geniştir - bir kaçamak olacağından emin ve
fakat gözlerimizin gördüklerine inanmayacağını bilmez haldeydik. Tanımayanlar
için Cansu, kendisine 25 yıldır bir sıfat yakıştıramadığım
"şey"imdir. Şey'in yerine konulabileceklerin sınırı da yoktur. Bu da
böyle biline.
Neyse efendim, vardık yine bir adaya ve rezervasyon
sitesindeki fotoğraflarından bile güzel görünen çiftlikteki minnoş odamıza
yerleştik. Oda dediğime de bakmayın, her oda müstakil bir ev. Koskoca bahçe
içerisinde kendi küçük bahçesi var. Her yerde kazlar, ördekler, az ileride
oğlaklar, hindiler ve tavuklar! var. Tavuklar mühim arkadaşlar, çiğ ve canlı
olanlarından.
Vardığımız öğleden sonra saatlerini, odaya yerleşmek,
ardından serin bir şeyler içip çiftliği biraz keşfederek geçirdik. İçimizden
doğa taşıyordu, kesin aşıktık - yok birbirimize değil gördüklerimize. Her taşın
yanından fışkıran rengarenk çiçekler ve taze otların kokusu genzimizi yakıyor,
limonata gibi geç bahar havası içimize doluyordu. Etraf da pek sakin hani, pek
kimse yoktu. Sezon açılmamış olabilir diye düşünüp bundan da mutlu olup, oteli
kapattık şakalarını havalara atıp tutuyorduk.
Saat ilerledikçe sahile, kasabanın merkezine inip hafif bir
akşam yemeği ve şarap fikrine çok sıcak baktık ve uygulamaya da geçirdik.
Restoran bul, yemek söyle, ye, iç, biraz sokakları keşfet derken birkaç saat
sonra da otelimize dönüp ilk günün yol yorgunluğunu atmaya karar verdik. Otele
vardığımızda bizi karşılayan kafese kapatılmış hindiler "gluglu glu
gluuu" sesleri ile karşıladı bizi. Karanlıkta kuşlar uyumaz mı ki diye
şaşırdık ama çok da üzerinde durmadık. Bu serzenişin "kabaramazsın kel
fatma" temasından çok uzak olabileceğinden de oldukça habersizdik. Biz
doğanın fotoğraflarına bakanlardandık okurcuğum, ne bilelim çıkardıkları
sesleri ayırt etmeyi.
Çakıldan otoparkta yürürken havanın da hala misss olduğunu
fark ettiğimiz için, biraz da bahçede keyif yapıp yıldızları izler sohber
ederiz diye düşündük, çok da iyi fikir valla. Geniş salıncak koltuklarda,
elimizde koca birer kupa çay, üzerimizde polar (polâr olarak okunur)
battaniyelerimiz, keyfimize diyecek yoktu. Eski yeni demeden daldan dala
atlıyor, arada kayan yıldız olur da dilek tutarız diye gökyüzüne dalıp
susuyorduk. Anılar ve güncel gelişmeler de yoğun olduğundan konu konuyu açtı,
saatin kaç olduğunu anlamamız uzaktan sabah ezanı için uyanmış müezzinin
megafondan yayılan sesiyle oldu. Oturmaktan neticemiz düzleşmiş, bağdaş
kurmaktan bacaklar uyuşmuş, uyumak için geç, uyanmak içinse çok erken
olduğundan; kalkıp biraz gezelim çiftlikte diye çok yerinde bir karar verdik.
Çiftliğin ardındaki mısır tarlasından doğmaya çalışan güneş
henüz tam olarak kendini göstermemişti ki, tuhaf bir hareket gözümüze ilişti.
Çiftliğin arka tarafındaki kümesin önünde, beyaz çoraplı, kafası parlayan bir
adam silüet halinde görünüyordu. Adam, bağlı duran bir tavuğa doğru gizlice
yaklaşmaya çalışıyordu.
Cansu'yla birbirimize baktık, gözlerimiz fal taşı gibi
açılmıştı. "Bu da kim böyle?" diye fısıldadı Cansu. Ben de omuz
silktim, hiçbir fikrim yoktu.
Adam tavuğa yaklaştıkça, kümesteki diğer tavuklar gürültü
çıkarmaya başladı. Gıdaklamalar, kanat çırpma sesleri... Sanki arkadaşlarını
uyarıyorlardı. Beyaz çoraplı adam panikleyip sendeledi, ayağı kaydı ve... pat!
Bir anda kendini kocaman bir dışkı havuzunun içinde buldu.
Çırpındıkça daha da batıyordu. Cansu ve ben gülmemizi tutmaya çalışıyorduk ama
imkansızdı. Adam öyle komik görünüyordu ki, kahkahalarımızı tutamadık.
"Vay be," dedim, "Bağlı bir tavuğu bile
kesemedi. Galiba bu çiftlikte tavuklar 1, beceriksiz hırsız 0."
Cansu hala gülmekten nefes alamıyordu. "Şu hale bak!
Beyaz çorapları artık pek de beyaz sayılmaz."
Adam nihayet kendini havuzdan çıkarmayı başardığında, üstü
başı çamur içinde, kokusu burnumuza kadar gelmişti. Hızla uzaklaşırken
arkasında kahverengi ayak izleri bırakıyordu.
"İşte bu," dedim Cansu'ya dönüp, "tam bir Ali
Baba'nın Çiftliği macerası oldu. Sanırım bu hafta sonu unutulmaz olacak."
Güneş artık tamamen doğmuş, yeni günün ilk ışıkları çiftliği
aydınlatmaya başlamıştı. Biz de odamıza dönüp biraz uyumaya karar verdik. Ama
eminim ki rüyalarımızda bile o komik sahneyi tekrar tekrar görecektik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder