6.8.24

Dair

Sevgiye dair yazasım var okurcuğum - kaptınız bu kibarlık işini artık açıklamıyorum - Her türlüsüne. Bulduğuna, tattığına, yaşadığına, içinde ukte kalana, gözünün içine içine bakıp da, daha ne bekliyorsun dediğine, canını yakan, huzur veren, çekip giden, kaçamadığına, kaçmaya hiiiiç niyetin olmadığına kadar. 
Yalnızca bir insana değil, hayvana, bitkiye ve dahi bağ kurduğun bir eşyaya belki. Sevgi hem çeşit çeşit hem de hepsi bir gibi değil mi sence de? 

İyi bakmak, iyi görmek, iyiliğini istemek ve sonunda daha iyi olmak... Bu şekilde özetlenebilir mi acaba? Özenmek, kıyamamak, bir bildiği vardır demek ve asla değiştirmemek; değiştirmeyi aklının ucundan bile geçirmemek hatta. Ne kadar da anayasal bir sevgi oldu, saygıyla eğiliyorum bu tanımların önünde. Bunların biri, bir kısmı ya da hepsi. Evet sevgili okur, oku bakalım bu maddeleri, en az 5'i sende varsa alttaki yorumlardan kendi payına düşeni de en az 3 kişiyle paylaş ki evren sana 'secret' yapsın, kalbin kadar temiz sayfan da elmaslarla pırlantalarla dolsun; biliyorsun hayatta en önemli şey bu!

Bu kadar kolay olsaydı diyenleri duyar gibiyim. Cânım okuyucu, bak bunu benden önce başkasından da duymuş olabilirsin, o kadar kolay olsa onun da kıymetini bilmezdin. 

Ucuza aldığın neyi sevsen de gözün gibi baktın? Sevgiye, sevgine paha biçmeye çalışmıyorum ve fakat gerçekler de ortada. Ardından koşan kaç kişiye kaptırdın gönlünü? Pazardan aldığın o süzgeç ammaaannn kırılırsa yenisini alırız ne var üç kuruş' muamelesini görmedi mi hiç senden? Zaten ne bekliyordun ki; ucuz etin yahnisini de yemedin mi? İşte tam da burada ama karnımız da doydu diyemedin değil mi? 

Pahasına değil de kıymetine bakarım ben. Bana neye mâl oldu? Ne verdim onun için, uğruna göze aldıklarım karakterimden mi götürdü? Fedakarlık ile karıştırılmasın rica ediyorum; o gönüllülük esaslı olur. Ancak en içinden, senden kopan bir parça olursa eğer; hiç bir usta tamirci, yedek parçacı, feriştahı gelse de abla sen bunu bir bilene göster istersen diye terliklerini giyip, üstüne bir de açma kapama ücreti isteyip yanpiri yanpiri uzaklaşır yanınızdan. 

Tam da bu sebeple sevgi de pamuklara saran bir şey olmak zorunda değil mi? Üzerimizdeki dikkat kırılabilir yazısına artık ihtiyaç kalmayan... Ne kırmayayım diye endişe ettirir, ne de bu parçaları nereye koyacağım ki ben şimdi diye düşünmek zorunda kalırız. Bazen sallanır ama düşsek de kırılmayız. Zaten tutar elinden vaktinde ama de ki düşüverdin... En çok neden itti ki, bana ne anlatmaya çalışıyor, bir bildiği olsa gerek diye düşünür, canlı ise sorarız da gözlerinin içine bakıp. Yani en azından olması gereken bu. Öyle itip kakıp sonra hep sevdiğimden sığırlarından bahsetmiyorum elbette, aç gözünü !!!

Vicdan ve şefkat sınavıdır daha pek çok şeyin yanında. Bir filmde izlemiştim -İtirazım Var-, şu an serbest çağrıştım! Polis imama soruyordu. "Hocam bazen karımı Allah yarattı demeden dövmek istiyorum ama dövmüyorum, günah mı?" diye soruyor. İmam da "dövmüyorsan değil" diyor. Polis ısrarcı "Çok istiyorum ama.. Dövmüyorum". İmam "O zaman günah, dövemiyorsan merhametten, dövmüyorsan kibirden; kibir çok büyük günah" diyor... Bak yine kendine yontar gibisin, her iki taraf için de geçerli bu yazdıklarım. Sen kır dök o hep alttan alsın, seni anlasın, hep anlayışlı mülayim olsun diyemezsin. Başlarım öyle eşitlik anlayışına. Senin kadar onun da duyguları olduğunu, en yıkılmaz görünenin vaktiyle en çok kırılan olabileceğini öngörerek ve dahi açıktan değilse de içten içe bilerek... Acımadan, acıtmadan, acındırmadan. 

Gerçekçi de olmak lazım,  kırılacak eşyalarımız da olmuyor mu? Ben mesela, onlara da hem gözüm gibi bakıp hem de her an beni bırakabileceklerini bilerek yaklaşıyorum. Anıları hafızama nakşedip huzurla izliyorum uzaktan. Bir hayat boyu benimle yaşar hayalleri kurmadan, kırılırsa ömrü vefa etmedi, inşallah başka bir hayata diyorum. Zaten eşyalarla da konuşuyorum ben zaman zaman, bu bambaşka bir klinik, ay pardon değişik vaka! Ne olmadan yaşayamam dersen, neyi kimi kaybetmekten korkarsan; en acı şekilde de onu kaybedersin. Çok da şeyetmemek lazım yani, korkunun da ecele faydası görülmemiş daha. 

Bu örnekler çeşitlendirilir tabi; eşini, işini, paranı, o çok sevdiğin bibloyu, vs. vs. vs.  En iyisi; "yokluğunda hayatımda ne eksilir?" sorusu benim için. Kaybedebileceklerini göze alabildiğin ölçüde ihtimam göstermek. O, neyse kimse artık, olmadan daha iyi bir versiyonun mu oluyorsun şu hayatta, hiiiç farketmiyor mu, yoksa eksiliyor mu sol yanından bir ya da birkaç şey. Düşünmesi zor geliyorsa, al şimdi kağıt kalemi eline başla yazmaya; ne veriyor ne alıyor senden... 

Hadi bakalım bunlar da kulağına küpe, parmağına bağlı kırmızı bir ip olsun. 
Öperler!