Bazen hepimiz öyle stresli değişimlerin, öyle çıkmazların içinde buluyoruz ki kendimizi, hem de bazen aynı anda; en yakınlarımıza batırıyoruz dikenlerimizi. Onlar da kan bağı ile bağlı olduklarımız ya da seçtiğimiz ailelerimiz oluyor genellikle. Bu yüzden belki de en açık yaralardan giriyor o dikenler çok can yakıyor, çok yakından geldiği için. Zamanla değil acısı, izi bile kalmayacak biliyorsun ancak bir daha batmasın diye hem daha çok özen göstermek isteyip hem de çekiniyorsun aman değmesin acıtıyor diyerek... Küçük bir çocuğun elini sobada yaktıktan sonra ateşten uzak durması gibi. Ez cümle, değişip dönüşüyor, dönüştürüyorsun. Peki bu dönüşen hala sen misin? Bu dönüşüm aileyi daha mı güçlü kılıyor yoksa sonunu getiren kaldırım taşlarını mı döşüyor teker teker sinsice?
Ölümün bile artık acıtmadığına inandığım bu dünyada, kişilerden bağımsız olarak bana kaybetme korkusu yaşatan asıl sebep ne? Yıllar önce hala Ekşi Sözlük yazılan bir yer iken söylemiştim "kaybetme korkusu kaybetmenin başlıca sebebidir" diye. Kendi söylediğim sözün hangi kısmını idrak edemedim ki acaba?