31.7.24

Her Şeyin Teorisi

Sene 1999.. Bazılarınız henüz doğmamıştı ve biz iki buçuktan üç kişiydik, dört tarafı denizlerle çevrili bir kara parçasında. Bedirhan, Nazlıcan, Suphi. Yok yok onlar başka şarkının başrolünde oynuyorlardı. Bizse o yıllarda belli daha kim olduğumuzu o kadar da bilmiyorduk. Bugün geriye bakınca izlediğimiz şuursuzluktan anladığım budur!

Eski ve genelevden hallice bir sahil kasabası otelinden devşirilen, leb-i derya ve havuz başılı kız yurdumuzda ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Sanki çevremizdeki herkesle dalga geçmek ve hayatı herkesten daha ciddiye alan, belki biraz da üsttenci bir tavırla hanımağa gibi takıldığımız o günler. Bugün hala suç ortağım olan şahsına münhasır kardeşimle tam da o gün buluştuk. Tanıştık diyemiyorum zira bence zaten tanışıyorduk ki olaylar böyle gelişti - off nasıl merak uyandırıcı giriş, buradan yürürüm ben

Şimdi o kız yurdundan bahsedip de, tüy siklet ve kavruk fedaimiz Daneerr'den - Taner yazılır böyle okunur - bahsetmemek olmaz. Adını asla hatırlamadığım Samsun'lu bir kıza yanıklığı ile kavrukluğunu diri tutan namus bekçimizi sonraki günlerde bir yıldırım düşmesi sonucu yanacak olan iğde ağacında az sallandırmadık - Canımız çok çekti Taner, noolur Taner diyerek. Yine ağacın tepesinde iğde toplamaya çalışıp bir yandan odaların camlarına doğru göz seğirtirken, sebebini asla tam hatırlayamadığımız, üstelik ayık bir gecede kızlardan birinin sütyenini camdan sallarken görmüş, sanıyorum ki hipnotize olmuş ve adeta ağaçtan mermer zemine boy vermişti zavallıcık. Neresinden baksan 360 derece acımasızlık. 

Karışık kaset doldurmak için taksiyle git gel iki saat harcadığımız günler bunlar. Kaseti de öyle gidip ferah feza doldurtamıyoruz. Bakla kadar kasetçinin bezelye kadar asma katına çıkıyoruz iki arkadaş, istediğimiz şarkıların olduğu kasetleri bulup, kasetçi ağabeye veriyoruz ki bize istediğimiz mix'i hazırlasın. Amaç da şu, sofra kuralım içerken dinleyelim. Yok tabi o zaman yuutub'lar spotifay'lar filan. E herkes gibi çıkıp her gece barda gönlüm hovarda da diyemiyoruz, durumsuzluktan yaratıcılığa eviriyoruz elimizdeki imkanları. 25 yıl sonra bugün bile o listelerin bir kısmı hafızalarda, bir şarkı bitince zihnimizde kasedin arka yüzünü çeviriyoruz. 

Gel zaman git zaman yurt odasında denize nazır yer sofralarından ve yurt kirasından gına geldiğinden olacak "eve çıkmak" neyse ona karar verildi, derlenildi, toparlanıldı, pek yakında çok da güzel bir ev bulundu. Yine denize nazır, müstakil, bahçeli filan bir ev. Havamız bin-beş-yüz. Oralarda evler de eşyalı olduğu kadar, bizimki gibi lambrili, şömineli filan da olabiliyor. Bir odadan robdöşambrı ve elinde viskisi ile Nuri Alço 'kızlar hoşgeldiniz' diye çıksa şaşırmazsın öyle bir havası var salonun. 

Evde ilk akşamımız, okul çıkışı girmişiz, temizlik yapmak lazım. Ansızın farkettik ki, temizleyebilmek için önceki evdeki rahmetli ezik dostumuz Jerry'den kurtulmamız gerekiyor. Biz fırının arkasından çıkarıyoruz o koltuğun altına kaçıyor derken evde Tom gibi kovalıyoruz miniği. Bir anda fırlayıp temizlik için rulo yaptığımız halının içine kaçtı kerata. Haaahh dedik! Tamam! Bir ucuna naylon geçirdiğimiz halının diğer ucunu ben tutuyorum, diğerimiz de halının üstünde tepiniyor. Tepiniyor ama düşünemiyoruz o anda, ezilince halıdan temizlemek var bir de... Bizim jeton düştüğünde, minik ruhunu teslim etmiş miydi emin değiliz zira içinden hala çıkmadığına hala emin olduğumuz bir anda halı ile birlikte karga tulumba bahçeye attık ve bir daha kendisinden haber alamadık. Haber alamadığımıza pek sevindiğimiz bir minik olarak da bunca yıl sonra bile hatırımızda kendisi. Sormadık, selam beklemiyoruz ! 

Eve girişimiz gibi bir de şutlanışımız var ama orası ayrı hikaye! Benim için Diplomasi 101 dersini bu kadar hafif geçiştiremeyeceğim. 

Uzun bıyıklarınızdan öper, kulaklarınıza üflerim 🐭



Hiç yorum yok: