31.7.24

Toz

Artık yurt odası samimiyetinden, kendi odalarımıza çekilme lüksüne sahip olduğumuz o fareli köyün deniz manzaralı evinde geçirdiğimiz aylar içerisinde, beyaz kireç boyalı duvarlara nakşettiğim mavi rüyalarım hala duruyor mu merak ederim bugün bile.

 

Yüzünü bile görmediğim bir internet aşkımın derdine içtiğim bir şişe yürüyen John'un üzerine, uykumda yerden yükselmiş olacağım ki tamamı masmavi bir rüya ile uyanmış ve sürekli "sevişin öyle gelin" diye öğütler veren Sir Psikoloji'nin önerisine uyarak, ta o zamanlarda rüyalarımı da yazmaya başlamıştım. Tabi bir litre viskinin üstüne kafa beton gibi uyanınca da gözümü açtığımda ilk gördüğüm duvara yazmıştım paralel evrenden hatıratımı. Bu duvar yazılarının başımıza geleceklere etkisi olmuş muydu hiçbir zaman öğrenemeyecektik. 

 

Ada küçük yer tabi, eşyalı tuttuğumuz ve 80'ler Türk filmlerini andıran evimizin sahibi bir gün evini denetlemek, ay pardon bi' çayımızı içmek istedi. Yok artık! diyecek lüksümüz de olmadığından hay hay dedik, başımızla beraber!

 

Tabi hemen başladık evi bal dök yala formuna sokmaya çalışmaya. Zaten öyle pislik içinde yaşamıyorduk mamafih ev sahibine görücüye çıkmak diye de bir gerçekle karşı karşıyaydık.

 

O gün gelip çattığında, belki de bir İskandinav koltuğun yanındaki ince tahta parçasının üstündeki toz zerrecikleri sebebiyle evimizden olabileceğimizi biz de bilmiyorduk. Tabi bunun sebebi tozdan ziyade, kadın kaynana stili parmağıyla toz kontrolü yaparken sinsice yaklaşıp üzerine zıplayacak gibi bakışımın da etkisi olabilir. Diplomasi 101 almam gerektiğine ev arkadaşım ve ben tam da o zaman kanaat getirmiş idik. Ben tabi ki "yav he hee..." diyordum ama besbelli ki çok lazımdı. 

 

Henüz ilk evsiz kalışımızdı, hala da keyfimiz yerindeydi. Hemen ardımızdaki iki katlı evin, besbekâr olduğu durup durup parmaklarına üflemesinden belli oğlu Aşık'ın, yeni ev sahibimiz olacağından henüz kimsenin ve tabi ki bizim de haberimiz yoktu. 

 

Di'li geçmiş sevgiler! 


Hiç yorum yok: