1.8.24

Çuvaldız

Öyle her istediğine sahip olan, yeni alınan bir şeyi beğenmeyince bir kenara atabilen şımarık bir çocuk olarak büyümedim. Ya o ya bu, ya da zaten buna şu an paramız yetmezler ile büyütüldük biz. 80'lerde çocuk olan pek çoğumuz için gayet de doğal bir durumdu bu elbette. Ne varlık ne yokluk hissettirilmezdi bize. Varlığınla övünmek zaten çok ayıptı.

O yıllarda gösteriş kadar ayıp olan bir diğer şey ise insanların inancının ve politik görüşünün sorgulanmasıydı. Bu sebepledir belki, kimse de saklamazdı ama bilen ve tam karşısında duran bile ne yadırgar, ne yargılar, ne ayıplar ne de ötekileştirirdi. Bunu yazmak bile ayıp geliyor mesela; ailemizin içinde aileden yakın Ermeni, Rum, Laz, Kürt dostlar vardı. Bunun bu yaşımda bir ayrıcalık olabileceğini, o günlerde bastıbacak çelimsiz bir çocukken değil, yetişkin bile olsam tahmin edemezdim. 

Siyasetçilerin! yaptığı tüm hataları, ağızlarından çıkan toplumlara mâl eder hala geldik. Hristiyan arkadaşlarımızın yanında bir Ayet-el Kürsi oku çok iyi gelir diyebiliyoruz, onlar pazar günü bizi kiliseye çağırsa mavi ekran veriyoruz bunun karşısında. Çoğunluk olmak her zamankinden daha haklı çıkartıyor sanıyoruz dahil olduğumuz topluluğu. Hep beraber yanlış dersek hiç doğru olmamış oluyor eleştirdiğimiz. Sonra internette romantik hikayeler paylaşıyoruz, kurtarılan tek bir deniz yıldızı üzerinden... 

Öyle iki yüzlü ve riyâkarız ki; hem de içinde bulunduğumuz tüm ilişkilerde. İri iri konuşuyoruz; şunu demeli, bunu yapmalı, onu almalı, öbürünü acilen bırakmalı. Bu ilişki doğru, diğeri çok yanlış... O buna yakışıyor, diğeri öyle çirkin ki bu kadın bu adamla ne yapıyor.... Bu liste uzaaarrr gider. 

Midem bulanıyor sevgili okur. Alıştım, çok şey gördüm, izledim, derim kalınlaştı desem de; içim almıyor. Bozuk yumurta kokuyor bu sohbetler. Utanıyorum gerçekten. Bu sözleri söyleyenden ziyade, bu kokuşmuş iki yüzlülükten midem bulanıyor. İstifra etmeye geç kaldığımda da o esnada artık karşımda kim varsa alıyor nasibini. Döküyorum üzerine de sirkeli karbonatlı buz gibi bir kova su, misss... !

Senin gözünde iki yanlış, iki yalnız da olabilir mesela. Sen görmüyorsun diye orada yaşanan gerçek dışı olmak zorunda değil ki. O çuvaldızı zaten başkasına batırıyoruz da iğneyi de sinsice bir diğerinin koltuğuna bırakıyoruz artık. Yeter ki bizim canımız yanmasın da, onlara dokunan yılan dilimiz bin yaşasın. 

Medusa'dan selamlar...!

Hiç yorum yok: