Hayatımın kontrolünü kaybettim.
İlk kez, ömrümde ilk kez…
Kaderimin ipleri elimden kaymış gibi.
Sanki bir başkasının elinde, kukla gibi sallanıyorum.
Oysa bu yola o kadar iyi niyetle çıktım ki.
Zaman değişti, ben değiştim, kendime daha çok yer açtım.
Bir şeylerin artık benim için de güzelleşeceğine gerçekten inandım.
Ama o inanç, yeni bir hayal kırıklığına dönüştü.
Eskiden insanlar kırardı beni, umutlarımı…
Şimdi hayatın ta kendisi yapıyor bunu.
Ve fark ettim ki;
Bir zamanlar “benim yüzümden oldu” diyerek yükü hep sırtlanırken,
şimdi nasıl oldu da hayatı suçlar hale geldim, bilmiyorum.
Ama hissettiğim şey bu.
Kızgınım. Kırgınım. Yorgunum.
İşte tam da bu noktada aklıma hacıyatmazlar geliyor.
Bilirsin, itildiğinde devrilir ama yere hiç düşmezler.
Sallanır, döner ama sonunda tekrar dikilirler.
Ben de bir zamanlar öyleydim belki.
Ama şimdi...
Devrildiğim yerde biraz kalmak istiyorum.
Kımıldamadan. Doğrulmaya çalışmadan.
Sallanmanın yorgunluğuyla,
bir süre sadece durmak istiyorum.
Hayatta bazen sadece “durmak” gerekir.
Çünkü insan yorulur.
Koşmaktan, anlatmaktan, açıklamaktan, beklemekten...
Ve durduğun yerde bile zarar görebileceğini fark ettiğinde,
işte o zaman, sadece durmak bile bir hayatta kalma biçimidir.
Durmak kolay değil.
Çünkü çevre hep toparlanmanı bekler.
Ama bazı yaralar var ki, pansumanla iyileşmez.
Sadece zaman ister.
Ve korunma ister.
Her bahar yeniden incelen o duvarı,
bu bahar bir değişiklik yapıp daha kalın örmek gerekir.
Çünkü bu sefer rüzgâr daha sert.
İnsanlar daha hoyrat.
Ve artık içeriye giren her şey can yakıyor.
Evet, şu anda hayata yükleniyor olabilirim.
Ama insanlar da asla masum değil.
Bazıları gelip geçerken seni fark etmeden kırar.
Bazıları ise gözünün içine baka baka...
Sana zarar verirken bile kendini haklı sanır.
Ve bazıları seni sever gibi yapar,
sadece senin sevgine sahip olmak için.
Bu yüzden duvar örmek gerekir.
Bu bahar daha sıkı, daha kalın...
Kimi insan için bir korunak,
kimi için bir sınırdır bu duvar.
Ve ben artık her bir taşını bilinçle yerleştiriyorum:
Birini sessizce maruz kaldığım hayal kırıklığı için...
Birini görmezden gelinen emeğim için...
Birini içimde büyüttüğüm ama hiç kıymeti bilinmeyen sevgi için...
Ve birini de artık kendime verdiğim söz için koyuyorum.
Ben hâlâ hacıyatmaz mıyım, bilmiyorum.
Belki içimde hâlâ beni doğrultacak bir ağırlık var.
Ama artık sadece doğrulmak yetmiyor.
Kendimi koruyarak doğrulmam gerekiyor.
Ve belki de en sessiz ama en güçlü mücadele,
işte tam da burada başlıyor:
Durduğum yerde, yeniden karar veriyorum.
Kendim için.
Daha sağlam bir duvar,
daha dikkatli bir yolculuk,
ve belki… bir gün, daha gerçek bir iyileşme için.
Kimsenin tam olarak yıkamadığı ama kimsenin de iyileştiremediği bir
insan oldum sonunda.