30.7.24

O Zaman Dans

Bazı sabahlar, hele ki günün ilk ışıkları ile uyandırsam, dans ederek giderim işe. Size bunu sadece bazen göstermeyi seçerim ama içim kıpır kıpır anlamlı anlamsız neşe saçarım. En çok da bu halimi severim. Sadece ben mutlu hissettiğim için değil, yüzünü güldürebildiğim, bazen sen farkında bile olmadan pozitif bir tohumu yüreğine ektiğim için olur bu. 

Bak valla seviyorum neşemi paylaşmayı. Kendime yetip artıyor, napayım fazlasını altına, borsaya mı yatırayım? O sürekli mal varlığından bahseden tiplerden mi olayım? Allah yazdıysa bozsun. Çok şükür rafine zevklerim var. Hep belgesel, caz, arabesk!

Şu hayatta daldan dala bir playlist gibi olmanın nesi kötü ki? Sabah neşemi, öğlen sarı sıcak bir caz parçaya bırakırken, öğleden sonra yeni duyduğun bir fantazi şarkıyı 40 kez peş peşe dinliyorum. Gökkuşağı gibi yaşamak varken, kendimi kalıplara sokmaktan, olmadığım gibi görünmeye çalışmaktan, sevmediğime gülümsemekten hiiiç haz etmem, edeni de sevmem. İçimdeki insan sevgisinin hayranıyım cânım okurum, evet kesin seni de çok seviyorum; kıps!

Dedim ya dans ediyorum bazı günler ama görmüyorsun. Görmüyorsun zira tüm günümü izole bir alanda geçirdiğim için, kalkıp dans ettiğimde, sadece kapının sensörüne kendini gösterip içeri sızan at sineği ile karşılaşıyoruz. O da ya çok umursamıyor ya da benden daha kıvrak olduğu için bakıp "ne biçimm" diye dudak büküp vızıldıyor. Bu çook ağır başlı duruşumu da kendisinden başkasına göstermeye hiç mi hiç niyetim yok. Çünkü neden imaj her şeydir! 

Tam da şu anda bana söylenmen, şikayet etmen gerekiyor okurcuğum. Hani nerede kaldı olmadığın gibi görünmemek!!! diye yüzüme vurman gerekiyor birkaç paragraf yukarıda yazdıklarımı. Ancak atladığın bir şey var; sevmemekle yapmak zorunda olmak arasında da gayet de gözle görünür bir çizgi var. 

Çok da şey etmeyin, hadi bakalım. 

 

Hiç yorum yok: