Bu yaşımda ilk kez yurtdışına çıktığıma inanmayanlara inat, çıktım arkadaş. Bugüne kadar artık nasıl bol keseden bilgi dağıttıysam izleyip okuduklarımdan, gerçekten de çoğunluk inanmadı. Hadee canımmmm gibi tepkilerle karşılaştım. Hayır yani ayıp ya da günah da değil ya. Öyleyse de bir pazar günü kiliseye de uğrar çıkartırım üstümdeki günahları papaza nazır. Amen!
Tek başıma seyahat etmekten bir çıtır ürkerek çıktığım bu yolculukta, tek kelime bilmediğim Flemenkçe bir an olsun engel olmadı seyahatime. Zira anlamıyordum ve yine zira konuşana da pek rastlamadım. Yemyeşil ve sular altında kalmaya ramak kala bir ülkenin başkentinin sokaklarını arşınlarken hissettiğim aşinalık ise, nereden geliyordu acaba.
Böyle uzun cümleler kurmayı çok havalı bulmayı da acilen bırakmam lazım. Dumanlar tütüyor okurumun kulaklarından zaman zaman. Kıyamam!
Karış karış dolaştığım sokakları bugün bile gözlerimi kapamaya gerek duymadan yeniden yürüyebiliyor, kokusunu duyabiliyorum. Bu kokuların içinde bir takım ot yanıkları da var evet. Bir takım dediğime de bakmayın hani buram buram çeşit çeşit. Sevgili BoğaKöpeği, orada olan orada kalır! Kimbilir belki bir gün gideriz seninle de, o zaman hayali de gerçek olur. Orada ve döndükten sonra gördüğüm tüm rüyalar bana mahsus! Kıps
Evvelce tecrübesi olan çok güvendiğim bir kahramanımdan aldığım öğütlerle konakladığım mahalleye Nişantaşıçatlatan adını verdim zira Gucci, Hermes, Versace, Ralp Lauren ve tüm kuzenleri karşılıklı inci gibi dizilmişlerdi arka sokağımda. Kendileriyle aşık atacak halim olmadığından vitrinlerinin önünde kral huzurunda reverans yaparak yürüdüm her gün. Zaten çok da şey etmemek lazım, düşkünleri de değilim; eğlenceli olsun diye yaptım bunları. Oldu da, hele ki Hermes’i kapattığımız o gün!
Şimdi ben bunu niye mi yazıyorum cânım okur? Yok bir sebebi, hayatta her şey kısmet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder