20.9.24

Gün Aymadan

Bu yazı genel olarak dört beş saat ortalamasında uyuyup, sabah bile demeye şahit isteyecek saatlerde dinç bir biçimde uyanarak geçirdim desem yeridir. Öyle mutluyum ki bu durumdan. Gün sanki 24 değil 36 saat oldu ve belki biraz da bu vesileyle okuyabiliyorsun bu satırları. Daha sabah ezanını okuyacak müezzin bile son rüyasına geçmemiş oluyor bu saatlerde. Evren ve ben baş başayız. 

Zaten sevmezdim uykuyu, kesin babasını da sevmezdim Sütoğlan!

20'li yaşlarımın başında, okuduğum Yalnızca Aptallar 8 Saat Uyur isimli orta şekerli bir kişisel geliştirme iddialı kitap da bu alışkanlığımı destekleyince, bilimsel makaleler ile teyit etmiş gibi gururla anlatmaya bile başlamıştım. Zaman kaybı değil mi gerçekten? Hayat akıyor, dünya dönmeye devam ediyor, uyku gerekli tamam biliyorum ama yani çok şey kaçırıyorum o esnada. Öncelikle gecenin sakinliğinde elime sıcak veyahut alkollü bir şeyler alarak gökyüzünü izleme keyfini çok sevdiğim güneş sunamıyor bana. Yaz gecelerinin muhteşem cırcır böcekleri, o sessiz saatlerde serenat gibi geliyor ve elbette abarttıkları saatlerde kulaklıklarım imdadıma yetişiyor. Evet, kimse sana seslenmeden, telefonun çalmadan rahatça çift kulaklıkla müzik dinleme özgürlüğü veriyor. Son ve bence çok da önemli olarak, yalnızlığından en çok keyif alabileceğin saatler bunlar. Herkes huzurlu uykusundayken senin hayattan kopardıkların ise sadece onunla senin aranda konuşmadığınız ama çok eğlendiğiniz anlar olarak anı defterine yazılıveriyor. İlla ki bir özelimiz olacak şu hayatla. Ona dair merakım da çok büyük, bilmeliyim. İlla ki merak ettiğim her şeyi öğrenmeliyim, çatlarım sonra. Etti mi sana +1 terapi seansı daha…

Saat biraz ilerleyip gün ufuktan yavaş yavaş kendini göstermeye başladı mı, bir de kuşlar giriyor sahneye. Onlar da güneş daha kendini göstermeden dansa başlıyor. Zaten hastasıyım gökyüzünde olan biten yaşayan her şeyi izlemeye. Eh, en çok da kuşlar kalıyor yanıma bu saatlerde.

Ne güzel süzülüyor ve istedikleri yöne hiç yorulmadan gidiyor gibiler, imreniyorum. Öyle doğal ki bu kuşlar için. Doğa üstü bir güçleri varmış ve bunun farkında bile değillermiş gibi. Hele ki sürüler halinde geçiyorlarsa, artistik bir şova dönüyor izlediğim bu manzara. Ben daha ikinci kahve için su ısıtmaya mutfağa gitmeye üşeniyorum, şunların ettiğine bak!

Her yıl dünyayı dolaşıp, geri dönüp aynı yuvayı, yeri gelince aynı kayığı ya da insanları bulan kuşlar var…! Bir kere kuş uçuşu gidiyorlar, yolda zaman bile kaybetmiyorlar. Otobüs beklemek yok, rötar yapan kanat yok, kışın buzlanma bile yapmıyorlar. Biz kuş beyinli diyerek geçiştiriyoruz zira kanımca minnoş egomuz zedeleniyor. Plaza çalışanlarının da %73’ü dün ne yediğini hatırlamıyor ne var yani – bilimsel araştırma değil, işkembeden sayfanıza! Binlerce yılda gelişen insan zekâsı ve yıllarca süren hassas hesaplamalara, doğrulamalara rağmen uçaklar, roketler, helikopterler kaçırmadı mı pistleri? Düşenleri saymıyorum bile. Peki siz hiç konacağı dalı ya da yuvasını pas geçip çakılan, yanlış yola giren ya da devrilen kuş gördünüz mü? Arada bir penguenler sürülerini karıştırıyorlar ama onlar da uçamıyor, bence sayılmaz ! Üzerinde süzülürken ani ve derin bir dalışla geri dönüyorlar evlerine. Milimetrik inişlerde de ustalar. Doğanın muhteşemliği karşısında Çin gibiyiz. Çok kalabalığız, ne görsek çakıyor, taklit ediyoruz ama işte marka sırıtıyor.

Alarmım çalıyor, sabah olmuş hiç söylemiyorsunuz.

İşe yetişmem gerek, giderken de saksağanları izlerim artık. Leylekler gideli çok oldu. 

Hiç yorum yok: