4.8.24

Doğan Görünümlü Şahin

Her kabın bir alırı var, zorlamak seni beklentiye sokar ve beklentinin karşılanmaması da insanı üzer derler. İyi de o kabı tartmak için ne alabildiğine, fazlasını nasıl taşırdığına da bakmak lazım. Nasıl çözeceğiz bu işi. 

Bugüne kadar 50’nin üstüne çıkmayan insan, 180-200’e bana mısın demiyor diye ibre 550’ye gelene kadar görmezden gelme mesela. Taştığını görmedikçe sen de umutlanıyorsun haliyle. Belki de en çok bir 65’likti, kavun değil ki dibini koklayasın!  

Ha benim kendime bu konularda biraz fazla öz güvenim var. Bir bakışta gözlerindeki kıvılcımdan, kadranın sonunu daha yola çıkmadan görebiliyorum, ama bu da demek değil ki hiç yanılmıyorum. Kendini çok zeki zannetmenin handikaplarından zaten bu; herkesi kendin gibi bilmek! Ulan sen ne haltsın da tepeden bakıyorsun diyorum kendime böyle düşününce. Yok valla tepeden bakmıyorum. Kulaklarına kadar erişsem yeter. Huniyle filan akıtırım diyorum genellikle. Sonra diyorum ki, eh anlamıştır herhalde. Özellikle soyut ve metaforik yazıyorum mesela, anlayanlarla yoluma devam edeyim, kimse kral çıplak da diyemesin, çok eğleneyim diye. 

Geçenlerde yine aldım sazı elime çalıp söylüyorum bir ortamda. O öyle değil böyle, böyle de düşünmediniz mi, yok şöyle olmayın, böyle dik durun vs vs vs. Sanıyorum ki en kötü ihtimalle başlarını yastığa koyup da uykuya dalmadan düşünecekler, gerçekten böyle olabilir mi, sorun bende mi acaba, diye. İçimde nasıl mağrur bir gurur, bugün de insanlığa bir faydam dokundu be!!! diye oturuyorum kabararak hindi gibi. Zaten dalmışım spiritüel işlere, bütüne hayrı dokunan mümin tadında gevriyorum yıldızların altında yazımı yazarken. 

Sonra... O gün yanımızda olan ve gözlerindeki pırıltılı cevherden hiç şüphe duymadığım bir diğer katılımcı bana "çok iyi söylüyorsun ama sen de onların anlamadıklarını anlamıyorsun" diyene kadar daha çoook alırı olan bir balon gibi şişinip durdum. Egoya gel! Bana bunu diyen için; acaba o, anlayıp da salağa yattıklarını anlamamış olabilir mi diyorum. Elbette içimdeki ses haykırıyor o sırada bana; kendini bir halt sanıyorsun işte sen de anlamamışsın! diye. 

O günden beri bunu düşünüyorum yanında pek çok şeyle birlikte. Su bidonuyla yağ bidonunu karıştırabileceğimi o zaman anladım işte. 100 kg pamuk mu 100 kg demir mi ağır değildi soru. Hangisi yere önce çakılırdı. Bu hikayenin malı ve çakılanı ben oldum sevgili okur. Yağdan sirke, sudan ateş çıkar sandığım için, böylesine göz önünde bir gerçeği göremeyecek kadar gözüm kör olduğu için de yok bana çikolata bugün! 

Cânım kendim, daha fazla da cezalandıramadım seni... Biraz daha törpülenmeye ihtiyacın olabilir ama dikenlerinle de güzelsin.

 

Batmasın!


Hiç yorum yok: