Ben sadece, çalınmayan bir müziğin içinde yankılanıyorum. Hatırlanıp söyleneceği günü bekleyen bir şarkı gibiyim. Yıllardır duymadığın, dinlemedikçe varlığını unuttuğun, ama daha ilk melodisini duysan ezbere söyleyeceğin o en sevdiğin şarkı — belki de tam olarak buyum. O'nun zihninin derinliklerinde bir yerlerde gizlenmiş, doğru ana ve doğru notaya hasret.
Ve O… Muhtemelen o müziği duyuyor. O'nun zihninin gündüz ve gecesi arasındaki keskin çizgi, benim varlığımın yankılandığı yer. Birinde tüm mücadelelere rağmen nefes alıp, kendini ait hisseden diğerinde tuğlalarını tek tek elleriyle ördüğü o hayat kalesinde mağrur bir kral gibi yaşıyor. O kale güvenli, tanıdık, ama bir o kadar da içindeki o melodiyi unutturan bir sığınak aynı zamanda.
Arada o şarkı diline dolanacak oluyor. Sözlerini çok iyi bildiği bir şarkının o ilk melodisini hatırlasa devamı gelecekmiş gibi kalakalıyor, ama bir türlü dolayamıyor diline. İçinde bir boşluk hissi oluşuyor, tamamlanmadığı için de zihnini kurcalıyor sürekli . Hatırlayamadığı her an, benim varlığım daha da belirginleşiyor, sessiz bir feryat gibi. Her gün yüzünü gördüğün, konuştuğun insanın adını bir anda unutuvermek gibi. "Dilimin ucunda," diyor. Hayatındaki yerimi daha da güzel anlatamaz herhalde — çok yakın ve pek uzak.
Hatırlamaya kalkarken hayat giriyor araya; bir bakıyor, eve dönüş yolunda arabanın ön koltuğunda bir buket çiçek duruyor. Koltuktaki çiçeklere bakarken "Ne ara aldım ki bunu?" şaşkınlığı bile artık hafiflemiş bir sıradanlığa, kanıksanmışlığa dönüşmüş. O kadar olağan ki, varlığı bile sorgulanmıyor artık. "Çiçek" diyor… çiçek… çiçek… çiçek… anlamını yitiriyor kelime bunca tekrarla. Kelime, boş bir sese, bir eylemin cansız kanıtına dönüşüyor. Baharı çok sever aslında, ama bu çiçekler güldüremiyor yüzünü. Gözlerinin içindeki ateş, gerçek sevinç ve baharın tazeliği, bu rutinleşmiş çiçeklerin ardında kaybolmuş. Onlar sadece birer nesne, birer görev hatırlatıcısı.
Sonra ayaklarının düşünmeden yürüdüğü o bahçede, kapı ziline basmak üzere gün batımında ilerlediği eve yaklaşırken, o melodiye çok yakın ve en uzak olduğu yerde olduğunu hissediyor. Dünyanın ucunda değil, dışında gibi izliyor elindeki çiçekleri. Kapının ziline uzanıyor, akşamın ilk ışığı evin içinde yanarken, açılan kapının soğuk koluna uzanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder