8.10.25

Son-suz

Yaklaşık bir saattir oturdukları arabanın camlarına vuran yağmurun sesi dışında çıt çıkmıyordu. Bir vedanın şarkısı böyle mi olur diye düşündü Seda... 

Çok değil birkaç hafta öncesine kadar dilinin ucunda hatırlanamayan bir şarkı iken, bugün yıllarca dinlenmeyecek, bir gün bir radyoda rastlansa hızlıca değiştirilecek birkaç notadan ibaret olduğunu biliyordu yaşadıklarının. 

Sessizliği bozan cümle yine Seda'dan geldi... "Çok güzel bir şey yaşadık biz, eşsizdi."

Melih toparlandı birden, gerginlikten göğsünde kavuşturduğu kollarını bacaklarının üstüne koyup, vücudunu Seda'ya doğru yöneltti. Dikkatle dinlemek ister gibiydi.

Seda devam etti sözlerine, ufka bakarak. Melih'in gözlerine bakmıyordu çünkü konuşmanın sükunetini göz yaşları bozsun istemiyordu. 

Seda'nın dudaklarından çıkan “ve aslında sonsuz...” cümlesi, havada asılı kaldı.
Yağmurun ritmi bir an kesilmiş gibi oldu.
Sanki doğa bile, o kelimenin nereye varacağını merak ediyordu.

Melih başını öne eğdi. Ellerini birbirine kenetledi, parmak eklemleri beyazlayıncaya kadar sıktı. Söylemek istediği onca şeyin arasında en ağır gelen, sessizlikti. Çünkü artık hiçbir kelime Seda'nın cümlesi kadar doğru olamayacaktı.

Seda derin bir nefes aldı.
“Biliyor musun,” dedi sessizce, “insan bazen yaşadığı şeyi unutmamak için değil, unutmaya kıyamadığı için susuyor.”

Melih başını kaldırmadan, sadece gözlerini çevirdi.
“Ben sustum,” dedi.
Bir anlık sessizlik.
“Sen anlatmaya devam ettin. Ve o yüzden biz hiçbir zaman aynı yerden bakmadık, Seda.”

Seda gülümsedi, ama o gülümseme bir teslimiyet değildi. Daha çok, hak verilmiş bir hüzün gibiydi.
Camdan dışarı baktı; yağmur, şehir ışıklarını birbirine karıştırmıştı.

“Belki de aynı yerden bakmamamız güzeldi,” dedi, “çünkü ben senin gördüğün kadarını değil, sakladığın kadarını sevdim.”

Arabanın içinde hava ağırlaştı. Yağmurun sesi bile anlam taşır olmuştu.
Melih bu kez başını çevirdi, gözleri Seda'nın profilinde takılı kaldı.

Bir an, sanki zaman kıvrıldı; Seda'nın saç tellerine düşen ışık, onu o ilk günkü gibi gösterdi.

Sanki her şey başa sarıldı.

Ama hiçbir şey söylenmedi.
Ve o an, o iki insan için bütün ihtimaller “sonsuz” kelimesinde sıkışıp kaldı.


Kaçan Adamın İç Sesi

Anlayışın Sessizliği